Kimse Bilmez! Naim’i Bulgar Zulmünden Ozan Arif ve Ülkücüler Kaçırdı

Naim Süleymanoğlu’nu Bulgar zulmünden Ozan Arif ve Ülkücüler kaçırdı

Halterde rekorlar kırarak üç defa olimpiyat şampiyonluğunu kazanan, ve bugün hayata gözlerini kapatan Naim Süleymanoğlu’nun, Aralık 1986’da Sdney’de yapılan dünya şampiyonası sırasında Türkiye’ye kaçırılış hikayesi pek bilinmiyor.

Türk basını, Naim’in Türkiye’ye ayak bastığı 13 Aralık 1986 tarihinden sonra ünlü haltercinin devlet tarafından kaçırıldığını yazıyor; Bulgar Halter Federasyonu ise aynı tarihlerde Naim’in Türkiye Cumhuriyeti tarafından değil, teröristlerce kaçırıldığını iddia ediyordu.

Naim’in Türkiye’ye kaçırma olayını organize eden Ozan Arif’tir.

Ozan Arif, “Naim’in kaçırılmasında benim payım büyük” diyerek ön plana çıkmak istemiyor. ‘Bu tamamen Allah’ın lütfüdür, ben sebeplerden sadece biriyim’ diyor, başlıyor anlatmaya.

Bulgaristan’da camilerin yıkıldığı, isimlerin değiştirildiği, ileri gelenlerin zindanlara atıldığı yıllar… 12 Eylül öncesi olaylara karıştığı için o yıllarda Türkiye’ye giriş izni olmayan Ozan Arif, Avrupa’nın çeşitli merkezlerinde toplantılara katılıyor, konuşmasının bir kısmını da Bulgar mezalimine ayırıyordu.

Bir gün Avustralya’ya konser için davet edildi. 

Orada da programının bir kısmını Bulgar zulmüne ayırdı. Ozan Arif’in bu hassasiyetini gören bir grup Bulgar göçmeni, kendisiyle tanışmak istedi.

Ertesi gün durumu iyi olan bir göçmenin evinde toplandılar, yediler, içtiler, dertleştiler. Programı biten Ozan Arif Frankfurt’a döndü.

Bürosunda otururken bir telefon çaldı. Karşısındaki, evinde yemek yedikleri kişiydi. ‘Bana dedi ki, en yakın arkadaşıma bile güvenemediğim ama size güvenerek açacağım bir mesele var, bana yardımcı olabilir misiniz? Allah bize o kudreti vermişse neden olmasın, dedim. Bizim köylü bir dünya şampiyonu var, dedi. Bir iki kere kaçmaya teşebbüs etti ama başaramadı. Bunu kaçırmak istiyoruz. Ne şampiyonu gardaş, dedim. Halter, dedi. Hiç ilgilenmediğim bir spor dalı. Naim ismini de duymamışım hiç. Zaten o zamana kadar hiç kimse bilmiyordu. Ben Frankfurt’tayım, Avustralya’ya 20 bin km. uzaklıkta. Dedim ki, güzel gardaşım, bana nasıl güvendiyseniz, aynı şekilde güvenebileceğiniz bir arkadaş tavsiye edeceğim size. Hiç çekinmeden durumu anlatabilirsiniz. Tamam, dedi’.

Ozan Arif, tavsiye ettiği, daha önce Samsun Ülkü Ocakları başkanlığı yapan ve eş durumundan ötürü Avustralya’ya göç eden Ali Durnaoğlu ile1980 öncesi kader birliği etmişti ve oldukça samimilerdi. Durnaoğlu’na telefon açtı ve durumu anlattı. ‘Bak Ali, şampiyonmuş. Biz bunu niye kaçıracağız? Şampiyonmuş mampiyonmuş bizi pek ilgilendirmez. Ama arkadaş stratejik önemi olduğunu vurguluyor. Zaten yürüyüş yapıyoruz, miting yapıyoruz, Bulgar mezalimini dünyaya duyurabilmek için envai çeşit yol deniyoruz. Bu bizim için reklam aracı olabilir mi? Esas gayemiz bu olmak şartıyla bu işe girişelim mi, ne dersin?’ Durnaoğlu, tam Ozan Arif’in beklediği cevabı verir. ‘Ozanım, zaten burada küflenmişiz. Memnuniyetle. Hemen bu işin icabına bakacağız’. Bu işe girişirken maceracılık gibi bir gayeleri de yoktur. Ozan Arif’in kendi deyimiyle, 80 öncesi ağızlarının payını alacakları kadar almışlardır zaten.

Ali Durnaoğlu, Ozan Arif’e telefon açan Naim’in köylüsüyle tanışır. Şampiyona programına ve Naim’in kaldığı otele göre planlar yapılır, fırsatlar kollanır. Ozan Arif de devamlı telefonla arayarak gelişmeleri takip etmektedir. Ozan Arif, ekonomik sıkıntı çektiği bir dönemde iki bin mark telefon parası öder evinden arayarak, federasyondan aradıkları hariç.

Şampiyona başlar. Ozan Arif, hiç ilgilenmediği halter şampiyonasını takip etmektedir artık. Hakikaten Naim rekor kırar, Bulgaristan da takım halinde şampiyon olur. Daha önce bir iki kere kaçmaya teşebbüs eden Naim’e müthiş bir gözaltı vardır. Ozan Arif’in arkadaşları kesin kararlıdır, gerekirse silah bile kullanacaklardır ama Allah yardım eder. ‘Şampiyon oldular ya, hepsi zil zurna sarhoş oldu. Köylülerin birini gönderdik. Naim, tuvalete gidiyorum diye salondan dışarı çıktı. Allah’tan tuvaletin oradan mutfağa çıkan bir yol varmış. Oradan mutfağa, mutfaktan bahçeye, otelin arka duvarından caddeye… Biz silahla bile kaçırmayı göze alırken en ufak bir şeye bile gerek kalmadan olayı bitirdik. Tamamıyla Allah yardım etti’.

Naim’i eve götürürler. Daha önce birkaç kere kaçmaya teşebbüs eden fakat başarılı olamayan Naim, bunda da bir şey olursa beni asarlar, keserler diye korkmaktadır. Hatta, beni gerçekten Türkler mi kaçırdı diye endişelenmektedir bile. Ama işin içinde köylüsü olduğu için içi biraz olsun rahattır. Ozan Arif de gelişmeleri saat saat takip etmektedir. ‘Artık Naim’i bizimkilerin kaçırdığı anlaşıldı. Avustralya televizyonu beş dakikalık görüntü için 50 bin dolar teklif ediyor. Beni aradılar, ne yapalım, dediler. Bütün Demirperde ülkelerinin ajanları Naim’in peşinde. Boş verin, dedim elli bin doları, melli bin doları. Bir iş yapmaya kalkıştık, ağzımıza yüzümüze bulaştırmayalım’.
 
Naim’i kaçırdılar kaçırmasına ama kaldı üstlerine. Acaba şimdi ne yapacaklardı? Camberra ve Melbaurne’deki konsoloslukları ararlar. ‘Naim bizim elimizde. Dünya ayağa kalktı, bir şeyler yapmamız lazım’. Konsolosluklar ise kararsızdır. Siz bizi bir daha arayın diyerek olay geçiştirilmektedir. Türkiye ile yoğun telefonlaşmalar ve fakslaşmalar sonucunda Naim’in önemi anlaşılır, konsolosluk da almayı kabul eder. Naim’i Melbaurne Konsolosluğu’na teslim eden Ozan Arif ve arkadaşları rahatlarlar. Değilse bütün Bulgar ajanları Naim’i geri almak için çoktan harekete geçmişlerdir bile. Ozan Arif, basın tarafından çarpıtılan kısım buraya kadardı, diyor ve ekliyor. 
‘Naim bundan sonra Naim oldu. Naim uçağa biniyor, Ali’nin ceketine yapışıyor. Ali abi, sen gelmezsen ben gitmem. Şimdi orada, 12 Eylül’ün ülkücü harekete vurduğu darbeden olsa gerek, bizim bir talebimiz oldu. Dedik ki, Naim, Allah’ın sevgili kuluymuşsun, yardım etti, hürriyetine kavuştun. Uçakta basın mutlaka soracak: nasıl kaçtın, kim kaçırdı diye. Diyeceksin ki; beni ülkücüler kaçırdı. Senden başka birşey istemiyoruz. Çocuğun Türkçesi o kadar kıt ki, ‘Ben bunu aklımda tutup da söyleyemem. Bir kağıda yazın, verin’ dedi. Yazdık, verdik. Naim Türkiye’ye vardı, biz öyle bir cümle bekliyoruz, yok’.
Şu ana kadar Naim ile yüz yüze gelmeyen Ozan Arif, kendilerinden hiç bahsedilmemesinden ve Naim’in politikacılar tarafından reklam aracı olarak kullanılmasından rahatsız ama teselli olduğu bir şey var: Naim’i Bulgar mezalimini dünyaya duyurmak için kaçırmaları ve bunda da başarılı olmaları. ‘Pişman değiliz. Bu kaçırma, Bulgar mezalimini dünyaya duyurabilmek için yapacağımız yüz mitinge bedeldi’.

Bir Şeyler Yazın...

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

News TR sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et